Çok çeşitli nedenlerden dolayı, Orta Asya’dan göçüp Anadolu’ya ilk gelen Türkmen aşireti Selçuklu Türk’leridir. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun sultanları, o zaman sınırları bulunan Bizans Trabzon Rum İmparatorluğu, Ermeni’ler, Eyyubi’ler ve Memluk’arla komşuydular. Kendilerinden sonra gelen diğer Türkmen boy ve aşiretlerini kendi güvenlikleri için hep bu sınır boylarına yerleştirmişlerdir. Bu aşiretlerin beylerine “uç beyi” denilirdi. Çünkü; o zamanlar sınırlara “uç” adı verilirdi. Bu uç beyleri kendi buyruklarında, ama Selçuklu Sultanlarına bağlıydılar. Kendi istekleriyle sınırlardaki düşman ülkelere saldırarak onlara büyük çapta zararlar verirlerdi. Onların bu saldırılarından hem Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun Sultanları, hem de Anadolu Selçuklu Sultanları bu uç beylerinin düşmanlara karşı saldırı ve savunmaları sonucu rahatça ve uzun zamanlar yaşayabilmişlerdir. Uç beyleri, çoğu zaman batı ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde ses getiren taarruzlarda bulunarak sultanların güvenlerini kazanmışlardır. Selçuklu Sultanları batıya bu yüzden daha savaşçı olan Kayı boyunu yerleştirerek kendilerini güvenceye almışlardır. Yine Orta Asya’dan gelen Moğollar, birlikte getirdikleri Türkmen aşiretleriyle, Anadolu Selçuklu Devletini işgal ederek yıkmışlardır. İşte 1277’den sonra Anadolu toprakları üzerinde artık küçük küçük devletçiklerden oluşan beylikler hüküm sürmeye başlar. Oğuzların hakim kısmını oluşturan dört tane boy vardır. Bunlar sırayla; Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli’dirler. Yani bunlar kardeştirler. Osmanlılar Kayı boyundan, Dulkadiroğulları da Bayat boyundandırlar.
Moğolların işgali ve arkasından çekilmesi sonucu Anadolu üzerinde 20’ye yakın bağımsız beylikler oluşur. Bunlardan bilindiği gibi Osmanlı beyliği 1299’da devletliğini ilan ederek tarihteki yerini alır. Ama Anadolu’da tam bir birlik yoktur. 1337’de de Hasan Bey önderliğinde Dulkadir Beyliği bağımsızlığını ilan eder. Toprakları şimdiki Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale, Çankırı, Çorum, Tokat, Adana ve Maraş’a kadar uzanan geniş bir yere sahip olarak, sonraları sınırlarını daha da genişletir.
Bu durum fazla uzun sürmez, Timur’un komutasındaki Moğol orduları 1402 Ankara savaşından sonraki zamanlarda Anadolu’da terör estirirler. Kaçanlar kurtulurken, kaçamayanların kafalarından piramitler yapılır. Timurlenk maiyetindeki Kara Tatarları Ankara’nın doğusundan, Yozgat’a kadar olan topraklar üzerinde ikâmete tabi tutar ama kısa bir süre sonra tekrar alıp götürür. Boşalan yerlere Dulkadir Beyliğine ait aşiretler, boylar yerleşirler.
Malazgirt savaşından sonra Anadolu’ya gelip yerleşen Selçuklu Türk kavimleri, oba, mezra, karye (Köy) , boy, kabile, aşîret, cemaât, taife, oymak ve konar-göçer topluluklar halinde bu isimler adıyla yaşadıkları bilinmektedir. Genellikle o tarihlerde büyük çoğunluğun, konar-göçer halinde yaşadıkları kesin belgelidir.(2) İlçemiz Balışeyh’in 1120 yıllarında Selçuklular tarafından kurulduğu kesin yazılıdır. Yukarı Ballı köyündeki cami kitabesinde de bu tarih geçmektedir. O tarihlerde Selçukluların bölgemize yerleştiği görülmektedir. Bu tarihlerde bölgemiz ve civarında isim olarak sadece buradan bahsedilir. Şüphesiz başka yerleşim yerleri de vardır, ancak yazılı kayıtlarda başka isimler geçmemektedir. Doğudan gelen Türkmen göçmenlerini Ballı köyüne yerleşmiş olan Ballı Bey, (Şeyh Ede balı) ./Şeyh Ede balı, Osmanlı devletini kuran Osman beyin kayınbabasıdır. Konaklayıp ağırlar ve bunların yerleştirilmelerine yardımcı olduğu kesin kayıtlıdır. Fakat o tarihlerde hangi aşiretin nerelere meskûn edildiğine dair hiçbir bilgi de yoktur elimizde. Daha ileriki tarihlerde ise, bu yörelere Dulkadiroğlu Beyliğine bağlı aşiretlerin, boyların obaların yerleştiğini görüyoruz. Kızılırmak’ın doğusunda kalan toprakların 1337-1522 tarihleri itibariyle buralarda Dulkadiroğlu Beyliği hüküm sürmüştür(3). 1522 tarihinde Padişah Yavuz Sultan Selim, Dulkadiroğulları Beyliğini Osmanlı toprağına katarak tarihi misyonunu sona erdirmiştir. Bozok’a bağlı yerleşim yerlerinin pek çoğunda Dulkadiroğulları Beyliğine bağlı isimler halen kullanılır durumdadır. Örneğin: Kırıklı, Karallı, Selamlı, Selmanlı, Çerikli, Faraşlı, Kalekışla, Sorgun, Alcılı, Kavurgalı, Hasandede, Beyobası, Avşar, Sekili, Karacalı, Yuva, Ballı, Boğazlıyan, Beşbıçak, Bıyıkaydın ve Hamzalı gibi. Ankara’nın doğusu, Çankırı ve Çorum topraklarının büyük bir bölümü bu ilimizin (yani eski Ankara eyaletinin ) sınırları içerisinde kalmaktadır.
Çevremizdeki Koçubaba beldesinin, Hacıbektaş-ı Velî’nin görevlendirip gönderdiği arkakadaşı Seyit Hasan Sultan tarafından,1500’lü yılların ikinci yarısından sonra kurulduğu sanılmaktadır. Seyit Hasan Sultanın, Hacıbektaş’ın dilindeki adı, Koçubaba’dır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, 16.11.1618 tarihinde Çankırı’dan gelirken: ”…Orada ilerde Şeyh Şami Köyüne geldik. Bu Kengiri toprağı ile Sivas eyaleti arasında, Keskin içinde, Kalacık nahiyesinde 200 evli, mamur ve güzel bir köydür. Amma evleri toprağın içindedir, evlerinin üzeri çayır ve çimenliktir. Oradan da Koçubaba durağına geldik. Burası da Kalacık kazası toprağında 200 evli bir Türk köyüdür. Görünürde asla ev yoktur, hepside yeraltında, ahırlı, mutfaklı, sufhalı, misafirhaneli, evlerdir. Buraya Keskin içi derler, gayet mamur yerdir. Kışı sert olduğundan evler toprak altındadır, damların üstü çimenliktir. Evlerin birer bacaları vardır. Yumuşak beyaz taşı istedikleri gibi oyup kesip biçerek evler yapmışlardır. İçine bin adam kaybolur. Bu köyde ‘Koçubaba ziyaretgahı var dır.’” diyerek buralar hakkında bilgi vermiştir. O tarihlerde, başka köylerden bahsetmez Evliya Çelebi. Evliya Çelebi’nin özelliği ve işi, ne kadar yerleşim yerleri varsa, oralara uğrayıp, onlarla ilgili bilgileri “Seyahatname” adlı kitabına kaydetmesidir. Onun zamanındaki anlatıma göre; Koçubaba Köyü hariç, o yöreler aşağı Şeyh Şami Köyüne kadar boş araziler olarak görünmektedir. Bunu güçlendiren en kesin delil ise, 1530’lu yıllara ait Ankara ve Çankırı eyaletleri livası haritasında, buralarda hiç bir köyün esamesine rastlanılmamasıdır.
10.yy.da ilk olarak kanunnamelerle Yörük nizamları tayin edilmiştir. Buna göre boş arazi ve ormanlıklarda açılan yerlerin, açanlara verilmesi kararlaştırılarak onlara verilmesi kesinleşmiştir. Kanun her toprak parçasının işlenmesine amirdi; üç yıl çalıştırmadan boş bırakılan arazi o kimseden alınarak geri tapuya verilmesi gerekirdi. Köyde oturan herhangi birisi, herhangi bir sebepten dolayı başka bir yere gitse, on yıl içinde oradan kaldırılıp önceki yerine nakledilirdi. Cengiz Orhonlu’nun, Osmanlı İmparatorluğu aşiret iskânları adlı eserinin 107. sayfasında belirttiği gibi, aşiretlerin yerleştirilme işlemlerine başlandığı görülmektedir.
Neresi sulak, neresi yaylak ve otlaksa oralarda kalmayı uygun görürler. Bizanslılardan boşalan bu verimli Anadolu toprakları, Türk boyları tarafından paylaşılırken çok kavgalar ve çok olumsuzluklara tarih şahitlik yapar… Aşiretler güzel yerler ve yaylalıklar için kıyasıya kavga içindedirler. Geçim hayvancılığa dayandığı İçin ovalar ve yaylalar çok önem arz eder, bu arada doğudan sürekli göçler devam etmektedir. O yörenin yerleşik halkı, oraya geçici yerleşen göçmenler, sonradan gelen göçebeler arasındaki huzursuzluğu gidermek için, Selçuklu Sultanları ve Osmanlı padişahları çok çeşitli tedbir almışlarsa da, pek etkili olamamışlardır. Bütün bu tedbirlere rağmen, fermanlara uymayan aşiretlere sürgün cezaları verilerek ortamı sakinleştirmeye çalışmışlar ve böylece düzeni kurabilmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en buhranlı 15. ve 16. yüzyıllarında, batıdan alınan yeni topraklara yerleştirilmek üzere Orta Anadolu’dan ve doğudan, padişahların fermanlarıyla devamlı Türk aşiretleri batıya sürekli göç ettirilmektedir. Devam eden göçler, batıdaki sürekli savaşlar, iç isyanlar ve idaredeki padişahların kısa aralıklarla el değiştirmesi, bölgemizin bulunduğu İç Anadolu’daki yerler için aşiretler arası kavgaların devamına sebep olmuştur. En çok huzursuzluğun yaşandığı dönem ise; 16. ve 17. yüzyıllar olduğu da görülür. İşte tam bu dönemde de bizim boy’un bağlı olduğu aşiretin yerleşmesi sağlanır. Çünkü; Anadolu’daki aşiretler arası kavgalar göçlerden dolayı oldukça gündem teşkil etmiş olduğundan, Osmanlı’nın başını ağrıtır olmuştur. Buna bir çözüm getirmek isteyen Devlet-û âli hemen meclisi divanı toplar ve bir dizi kararlar almak zorunda kalır. İşte bu kararlar doğrultusunda konar-göçer aşiretlerin bulunduğu Anadolu’daki tüm beyler beyine ayrı ayrı birer fermanlar gönderilir. Bu fermanlardan sonra Anadolu’daki irili ufaklı bütün konar-göçerlerin 16–17.yy.larında kesin yerleştirilmeleri sağlanır. 15.yy. ortalarından 18.yy. başlarına kadar Kızılırmak’ın doğusundaki Kengiri, Çorum, Bozok, Kırşehir ve Yeni İl(Sivas) gibi vilayetlerin de bir kısım toprakları Tokat Voyvodalığına (Beyler beyliğine) bağlı olduğu zaten bilinmektedir.
II.Mustafa’nın padişahlığı, Köprülü Fazıl Mustafa’nın sadrazamlığı, Mehmet Paşanın vezirliği zamanında, aşiretlerin iskânları için Tokat Voyvodası ve kadısına bir ferman gönderilir. Fermanı alan Tokat kadısı Mustafa Bey, Bozok kadısı başta olmak üzere, çevre sancak kadıları ve nahiye idarecilerinin derhal Bozok’ta toplanmasını emreder. Bunun üzerine Tokat beyi Abdullah Efendi, Bozok kadısı ve aynı zamanda iskân memuru tayin edilen Ebu Bekir Efendi, Sorgun kadısı Ömer Efendi, Budaközü kadısı Mehmet Efendi, Anadolu müfettişleri vezir Mehmet Paşa ve Yusuf Paşalar, dergâh-ı âli kapıcı-başlarından Mustafa bey, Bozok’un emlâk kazası nâibi Mustafa bey, Türkmen oymaklarının beyleri, oymakların kethüdâları(muhtarları) ve vilayetin ahalisinden oluşan bir meclis oluşturularak gelen ferman okutulur. Vilâyet halkı onların harabe yerlerde iskan edilmelerini istediklerini, eğer Rakka’ya iskân edilirlerse kendilerinin diğer kazalar gibi eşkiyaya tahammül edemeyip etrafa dağılıp perişan olacaklarını, bu yüzden onların iskânlarını kabul ettiklerini bildirirler ve her kaza buna dair ayrı ayrı birer hüccet tanzim ederler (MAD ts.nu. 8458, s.28-29). Kendilerinden bir şahsa zarar veren olursa, zararlarını tanzim edecekleri gibi, cezaları tertip olunup hazine-i âmire’ye teslim eylemek üzere 2500 kuruş nezr vermeyi kabul eyledikleri de ayrıca hüccet olunup hazine defterlerine kaydedilir.” (Kasım 1696 evahır-ı rebi-ülevvel 1108), ( mad.ts.nu. 8458, sh 34 )” (4). Gelen bu fermanla aşiretlerin iskânları o tarihte gerekli görülen uygun yerlere yapılır. Mamalı-Selamlı oymağı en çok Çankırı, Yozgat ve Kırıkkale toprakları üzerinde yerleştiği görülmektedir.(5) Kayıtlarda adı geçen ve başında Bektaş beyin bulunduğu Mamalı-Selamlı oymağına bağlı obalar şunlardır. “Kâfir-kıran, Kızıllı, Sarılar, Karacalı, Alibeyli, Kırık, Elhac-Ali, Ömer, Mahmut, Turgut, Haydarlı, Yakublu, Beçilü, Keller, Nefesli, Arife Gazili, Çakallı Şarıklısı, Âl-i Ganem, ve Selman Fakılı perakende ve obaları (6).
Mamalı-Selamlı Türkmenlerinin kısa bir süre sonra, belki de Rakka’dan kaçan oymakların teşviki ile yerlerini terk ederek konar-göçer hale geçmişlerdir. Bunun üzerine böyle bir hal vaki olduğu zaman vermeği taahhüt ettikleri kefâlet paralarının tahsili için 1701-1702 yıllarında, mahalli idarecilere emirler verildi. Yerleştirilmelerinin üzerinden altı yıl geçmesine rağmen, yapılan bir tahkikât sonucunda Mamalı-Selamlı oymaklarından iki oymağın yerlerinde meskûn oldukları, diğer 14 oymağın ise yerlerini terk ederek göçmen hayatlarına tekrar devam etmeye başladıkları görülmüştür. Zorlada olsa iskân edilmeleri sağlanarak ceza-î müeyyideyi de ödediği kayıtlarda görülmektedir. Başka bir kaynakta ise şöyle bir bilgi verilmektedir.
“Mamalı-Selamlı oymağına bağlı olan grupların Akdağ, Sorgun, Süleymanlı-î Kebir kazalarında gösterilen yerlere yerleştirilmeleri iskân mübaşirinin idaresi altında, kadıların da yardımı ve ahalinin de rızası ile boş olan yerlere tatbik edildi. Tahsis edilen toprakların hudutları açıkça belirtilerek tımar, zeamet ve has topraklarından olduğu kaydedilerek Anadolu müfettişi vezir Mehmet Paşanın gayretiyle.Bozok kadısı iken aynı zamanda iskân memurluğu görevine tayin edilen Ebubekir efendiye verilen fermanla, buralara Kasım 1696 evahir-i Rebiülevvel 1108 de iskânları yapıldı“ diye yazmaktadır. ( Cengiz OrhonluOs. İmp. Aş. İskânı sh.84 ).
Mamalı-Selamlı oymağı, geniş kolları olan, Bozok (Yozgat) sancağı içerisinde yaşamış Dulkadirli Bozulus Türkmenlerindendir. Yozgat civarında hüküm sürmüş Çapar’oğulları(Çapan’oğulları) Mamalı-Selamlı oymağına bağlıdır.(7) Fermanda iskân memuruna, “Bedel-i nüzûl, âdet-i ağnam ve avârız vergileri mukabelinde, maktuları olan yıllık 2500 kuruşu aşiret reislerinin vermeyi kabul etmeleri istenmiştir“ (aynı def. Sh.34). Bu belgelere bakıldığında Bozok’ta (Yozgat) yapılan geniş bir halk kitlesi ve liderler önderliğindeki bu toplantıdan anlaşıldığına göre; aşiret reisleri veya aşiretlerden kopan küçük guruplar istedikleri yada iskân memurlarının göstermiş olduğu yerlere yerleşir yahut yerleştirilirler. Böylece boş olan arazi varsa oralara veyahut çok küçük yerleşim yerlerine yerleşirler. Yapılan toplantıda hem imza hem de ceza vermeyi kabullenen bu kimseler, iskân olunan yerlerine bir daha göçmemek kaydıyla mûkim olurlar.